Akut Solunum Yetmezliği
Akut solunum yetmezliği tanısı ve yönetimi üzerinde titizlikle durulması gereken bir konu olarak ön plana çıkmaktadır. Bu konuda çok beğenerek okuduğum bir yazıyı doğrudan meslektaşlarımın dikkatine sunmak istiyorum. 13. Ulusal İç Hastalıkları Kongresi’nde,Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Yoğun Bakım Ünitesi’nden Dr. Defne ALTINTAŞ’ın yaptığı değerli sunumu paylaşmak istiyorum
Akut solunum yetmezliği kısa sürede gelişen, hayati organları oksijensiz bırakacak kadar ya da hiperkapniye bağlı asidoza yol açacak düzeyde gaz değişimlerinde bozulma olarak tanımlanabilir. Tip I solunum yetmezliğinde hipoksi ön plandadır. Gaz değişimleri ciddi olarak bozulmuştur, p02 60 mmHg altındadır. Bu tip solunum yetmezliğine genellikle hipokapni ve takipne eşlik eder, ancak ilerleyen dönemde hiperkapni de tabloya eklenebilmektedir. Tip II solunum yetmezliğinde ise hiperkapni ön plandadır.
PaC02 45 mmHg üzerindedir ve respiratuar asidoz mevcuttur. Tip III solunum yetmezliği postoperatif dönemde görülen karma tipte solunum yetmezliğidir. Özellikle önceden akciğer problemi olan ve üst abdominal cerrahi geçiren hastalarda rastlanır. Atelektaziye bağlı oksijenasyonda bozulmaya ağrı ya da diyafragma malfonksiyonuna bağlı olarak hipoventilasyon eşlik eder.
Hipoksemi patofizyolojisi
Hipoksik solunum yetmezliği kanın oksijenlenmesinin sağlanamamasına bağlıdır. Esas sorun akciğerlerdeki gaz değişimlerinde bozulmadır. Aşadağıdaki mekanizmalara bağlı gelişebilmektedir:
- Hipoventilasyon: Artmış PaC09‘ye bağlı olarak alveol-lerde oksijen içeriğinin azalması sonucu hipoksi gelişebilir. Oksijen tedavisi ile hipoksi düzelir ancak bu durum obstrüktif akciğer hastalığı olanlarda hipoventilasyon ve hiperkarbiyi arttırabilir. Tedavi için hipoventilasyonun düzelmesi sağlanmalıdır.
- Ventilasyon – perfüzyon uyumsuzluğu: Akciğerlerde alveolar ventilasyon ve kapiller kan akımı arasındaki dengenin bozulduğu durumlardır. Ventilasyonun devam ettiği ancak perfüzyonun yetersiz olduğu durumlarda artmış ölü boşluk ventilasyonundan bahsedilir.Örneğin ara-fizem, yüksek PEEP uygulamaları (basınca bağlı kapiller dolaşımın bozulması), ileri dönem kalp yetmezliği, pul-moner tromboemboliler. Ventilasyonun bozulduğu ancak perfüzyonun devam ettiği durumlarda ise intrapulmoner şant mevcuttur. Perfüze olan akciğer alanları yeterince ventile olamamaktadır. Örneğin alveolar ödem, pnömo-ni, atelektazi. Alveolar-arterial oksijen gradienti artmıştır. Genellikle Fi02‘nin arttırılması Pa02‘de artış sağlar.
- Sağdan sola şant gelişimi: Akciğerlere dönen venöz kanın oksijenlenemeden sistemik dolaşıma geçtiği durumlardır. Şant kalpte ya da büyük damarlarda konjenital ya da edinsel patolojiler sonucu görülebileceği gibi akciğer parankiminde alveolar ünitelerin ciddi malfonksiyonu sonucunda da ortaya çıkabilmektedir.Bu durumda ventile olmayan alveoller perfüze olmaktadır. Alveolar-arterial oksijen gradienti belirgin olarak artmıştır. Bozulmuş olan oksijenasyonu düzeltmek için tek başına oksijen tedavisi yeterli değildir. Mekanik ventilasyon desteği gerekir. Örnek durumlar arasında ağır pnömoni, akut solunum sıkıntısı sendromu ve ciddi atelektazi vardır.
- Diffüzyonda bozulma: İnterstisyel akciğer hastalığı olanlarda karşılaşılan bir durumdur. Oksijen tedavisine yanıt verir.
- İnspire edilen ortamda oksijen konsantrasyonunun düşük olması: Yüksek irtifa ya da toksik gaz inhalasyonu durumunda ortaya çıkar. Tanı kolaydır, oksijen desteğinin arttırılması ile oksijenasyon düzelir.
- Düşük mikst venöz oksijenasyon: Anemi, ağır hipok-semi, yetersiz kardiyak debi ya da artmış oksijen tüketimi doku oksijenasyonunu bozabilir. Hücresel düzeyde hipoksiye yol açabilir. Bu durumların düzeltilmesi doku oksijenasyonunu düzeltecektir.
Hiperkapni patofizyolojisi
Kandaki C02 düzeyi C02 üretim hızı ile eliminasyon hızına (ventilasyon hızına) bağlıdır. Hiperkapnik durumlarda genellikle ön planda olan sorun hipoventilasyondur. Beyin sapı, omurilik, periferik sinir sistemi, kaslar,diyafragma, göğüs duvarı, üst havayolları ya da akciğer kaynaklı patolojilerde hiperkapnik solunum yetmezliği görülebilir.
- Artmış ölü boşluk ventilasyonu (Ventilasyon perfüzyon uyumsuzluğu): Ventile olan akciğer alanları perfüze olmadığında ya da perfüzyonda azalma ventilasyondaki azalmadan daha fazlaysa ortaya çıkar. İntrinsik akciğer hastalıkları (amfizem) ve parankim hasarının eşlik ettiği göğüs duvarı bozukluklarında görülebilir. Alveolar-arterial oksijen gradienti artmıştır.
- Hipoventilasyon: Santral sinir sistemi, periferik sinir sistemi, kas hastalıkları, göğüs duvarı bozuklukları, ilaç doz aşımları, hipotiroidi gibi metabolik bozukluklar dakikalık ventilasyonu azaltarak solunum yetmezliğine yol açabilirler. Alveolar-arterial oksijen gradienti eşlik eden akciğer patolojisi yoksa genellikle normaldir. Akut solunum yetmezliğinin ileri dönemlerinde solunum kasları yorulunca gelişen hipoventilasyon durumlarında ise ve KOAH’lı hastalarda alveolar-arterial oksijen gradienti artmış bulunacaktır.
- Artmış karbondioksit üretimi: Bu durum tek başına solunum yetmezliğine yol açmaz, ancak diğer solunum yetmezliği yapacak nedenlerden birinin de varlığı durumunda solunum yetmezliği tablosunu kötüleştirir. Ateş, sepsis, nöbetler, aşırı karbohidrat tüketimi ya da sodyum bikarbonat infüzyonu karbondioksit üretiminde artışa yol açabilir.
Herhangi bir solunum yetmezliği durumunda bu patofizyolojik mekanizmalardan birkaçının aynı anda etkili olabileceği unutulmamalıdır.