HIV / AIDS HAKKINDA HER ŞEY

Hiv/Aids ten nasıl korunulur? Hiv Hakkında Bilinmesi gerekenler nelerdir? Hiv testi nerelerde yapılır?

HIV BİLGİLENDİRME  KİTABI

2016
İÇİNDEKİLER
AIDS nasıl bir hastalıktır?
HIV nasıl bulaşır?
HIV bulaştığını nasıl anlarım?
HIV’in bulaşması nasıl engellenir?
HIV/AIDS tanısı nasıl konur?
HIV nasıl hastalık oluşturur?
HIV hangi organlarda hastalık yapar?
Başka hangi mikroplar AIDS hastalarında infeksiyona neden olur?
AIDS hastalarında hangi kanserler görülür?
AIDS’in tedavisi var mıdır?
Bir AIDS hastası nasıl beslenmelidir?
Gebelik ve HIV

GİRİŞ

“Aquired Immune Deficiency Syndrome” (AIDS), ilk olarak daha önce bilinen herhangi bir
hastalığı olmayan bir grup eşcinsel erkekte 1981 yılında Amerika Birleşik Devletleri
(ABD)’nde tanımlanmıştır. Bu hastalığın etkeninin bir virus olduğu 1983-1984 yılında
saptanmıştır. Bu virus temel olarak CD4+ T lenfositi (kısaca CD4 hücresi) denen hücreleri
yok ederek bağışıklık sistemini baskılamaktadır.

AIDS NASIL BİR HASTALIKTIR?
AIDS, “Acquired Immune Deficiency Syndrome” (Kazanılmış Bağışıklık Yetersizliği
Sendromu)’un kısaltmasıdır. AIDS, HIV olarak kısaltılan “Human Immunodeficiency
Virus” (İnsan Bağışıklık Yetersizliği Virusu) virusun neden olduğu bir hastalıktır. Hastalık,
HIV/AIDS kısaltması kullanılarak da gösterilmektedir. HIV’in vücudun bağışıklık sistemini
zayıflatması sonucunda ağır infeksiyonlar ve kanserler ortaya çıkabilir.

HIV NASIL BULAŞIR?
HIV’i taşıyan (HIV-pozitif, HIV ile infekte) bireylerin vücut sıvılarının, bu virusu taşımayan
bireylerin vücuduna girmesiyle, HIV insandan insana bulaşmaktadır. Virus, HIV-pozitif
bireylerin kan, sperm, vagina salgısı ve anne sütünde bulunur. HIV, virus taşımayan bir
kişinin vücuduna, damar yoluyla (virusla kirlenmiş bir şırınganın damara girmesi, ortak
şırıngayla damar içi uyuşturucu madde kullanımı vb.), anüs, rektum, vagina, penis, ağız, göz
ve burun gibi organların mukozalarından ya da derideki kesik ve çatlaklardan girebilir.
HIV’in Bulaştığı Durumlar
• Cinsel ilişki,
• Kan bulaşması,
• Anneden bebeğe bulaşma,
• İnfekte organ ve doku nakli yoluyla olur.
Cinsel ilişkiyle bulaşma: Tüm HIV bulaşmalarının % 80-85’i korunmasız cinsel ilişki
yoluyla olmaktadır. Virus, HIV-pozitif erkeğin sperminde, kadının ise vagina salgısında
bulunur ve cinsel ilişki sırasında bütünlüğü bozulmuş vagina, penis, anüs veya ağız
mukozalarından vücuda girer. Korunmasız cinsel ilişkisi olan bireyler arasında (erkekten
kadına, kadından erkeğe, erkekten erkeğe veya kadından kadına) bulaşabilir. HIV-pozitif bir
kişiyle korunmasız olarak girilen tek bir cinsel ilişki bile bulaşma riski taşır. Korunmasız
cinsel ilişki sayısı arttıkça bulaşma riski de artar.
Kan yoluyla bulaşma: Virus, HIV-pozitif bireylerin kanında bulunur. Virus taşıyan kan ve
pıhtılaşma faktörlerinin nakliyle sağlıklı bireylere bulaşır. Ülkemizde 1987 yılından beri tüm
kan bağışçıları HIV açısından taranmaktadır. Bu nedenle kan ve kan ürünleriyle bulaşma
oldukça nadirdir. Kan yoluyla bulaşma, daha çok infekte hastaların kanıyla kirlenmiş aletlerle
yaralanma veya infekte kanın deri veya mukozalarla teması sonucunda; özellikle de sağlık
çalışanları için söz konusu olmaktadır.
Virusu taşıyan bir bireyde kullanılmış ve sterilize edilmeden bir başka kişide yeniden
kullanılan şırınga, iğne, cerrahi aletler, diş hekimliğinde kullanılan aletler, dövme, “piercing”
ve akupunktür gereçleri aracılığıyla bulaşma olabilir. Ortaklaşa kullanılan jilet, makas ve
tırnak makası gibi kesici ve delici aletler de kişiden kişiye bulaşmaya aracılık edebilir.
HIV-pozitif erkek ve kadının cinsel organlarındaki kanamaların veya âdet kanının penise,
vaginaya veya ağza temas etmesiyle de bulaşma olabilir.
Damar içi madde bağımlılarınca kullanılan şırınga ve iğnelerin veya uyuşturucu madde
eritilen kaşıkların paylaşılması da bulaşmaya neden olmaktadır.
Anneden bebeğine bulaşma: HIV-pozitif olan bir anne, virusu bebeğine gebelik sürecinde,
doğum veya emzirme sırasında bulaştırabilir (Bkz. Gebelik ve HIV).

HIV’nin Bulaşmadığı Durumlar

HIV, günlük yaşamda, virusu taşıyan bireylerle aynı odada bulunmakla, aynı okulda
okumakla, aynı havayı solumakla bulaşmaz ve sağlam deriden geçmez. Sağlam ve sağlıklı
deri, HIV için mükemmel bir engeldir.
Aşağıdakiler HIV bulaşmasına neden olmaz:
• Aksırık, öksürük
• Tükürük, gözyaşı, ter, idrar, dışkı gibi vücut çıkartıları
• Tokalaşma, el ele tutuşma, sarılma, deriye dokunma, okşama, kucaklama, öpme
• Aynı kaptan yemek yeme, aynı bardaktan içecek tüketme, ortak çatal, kaşık,
bardak, tabak, telefon kullanma
• Aynı tuvaleti, duş ve musluğu kullanma
• Aynı yüzme havuzunda yüzmek, deniz, sauna, hamam gibi ortak alanları
kullanma ve ortak kullanılan havlu
• Sivrisinek ve benzeri böcek sokması

HIV BULAŞTIĞINI NASIL ANLARIM?
HIV bulaşması sonrasında yıllarca hiçbir belirti görülmeyebilir. Virusun vücuda giriş şekli
hastalığın ilerlemesinin hızında değişikliğe neden olabilir. Örneğin, kişiye kan yoluyla virus
bulaştıysa ve o kandaki mikrobun sayısı yüksekse, belirtilerin ortaya çıktığı AIDS dönemi
daha erken başlayabilir. Bunun dışında cinsel ilişkiyle bulaşma olması, bulaştıran kişinin
vücudundaki hastalığın durumu, mikrobun sayısı ve cinsel ilişki sırasında herhangi bir
kanamanın olmasıyla yakından ilişkilidir. Virus, vücuda girdikten sonra çoğalmaya başlar.
Aylar ve yıllarca çoğalma farklı hızlarda devam eder ve bunun sonucunda da birtakım
belirtiler ortaya çıkmaya başlar. Bu belirtiler çok belirgin olmayabilir ve kişinin günlük
yaşamını etkilemez. Aralıklı olan ishaller, ağızda beyaz plaklar, halsizlik, sık hasta olma,
bunlar arasında sayılabilir. Hastalığın ilerlemesi sonucunda hızlı ve istem dışı kilo kaybetme,
halsizlik, uzun süren ve tekrarlayan ateş, gece terlemesi, uzun süren ishal, ağız içinde beyaz
nokta veya plakların oluşması, zatürre görülmesi ve uzun sürmesi, vücudun değişik yerlerinde
kırmızı, pembe veya mor lekeler çıkması, unutkanlık gibi belirtiler ortaya çıkabilir.
HIV’in saptanmasında erken başvuru önemlidir. Çünkü hem kişinin hastalığı ilerlemeden
uygun tedavinin başlanması hem de kişinin hastalığı diğer kişilere bulaştırmasının
önlenmesini sağlar. Bu nedenle özellikle bazı durumlarda HIV testi yapılması gerekmektedir.

HIV Testi Yapılması Gereken Durumlar

• Erkekler arasında korunmasız cinsel ilişki
• Damar içi ilaç bağımlılığı ve ortak şırınga kullanımı
• HIV-pozitif kişinin cinsel partneri olmak
• HIV’in görülme oranı yüksek olan ülkeden olmak
• HIV’in yüksek oranda görüldüğü bölgelere seyahat etmiş ya da orada yaşamış olmak
• Temas öyküsü
• Gebeler (en erken dönemde)
• Cinsel saldırıya maruz kalma
• Evlilik öncesi (gönüllülük esasına dayanmalı)
• Tüberküloz, cinsel yolla bulaşan infeksiyon tanısı konmuş kişiler
• Kişinin isteği

HIV’İN BULAŞMASINI NASIL ENGELLERİM?
HIV infeksiyonu, tüm dünyayı etkisi altına almış, ülkemizde de hızla yayılmaktadır. Çoğumuz
HIV’ in hayat kadınlarında, uyuşturucu kullananlarda, eşcinsellerde bulunduğunu ve
kendimize bulaşmayacağını sanırız. Ancak, AIDS belirli bir sosyal grubun hastalığı değildir.
Hastalığın mikrobu olan HIV, ırk, din, yaş, cinsel eğilim ve sosyoekonomik durumdan
bağımsız olarak herkesi etkileyebilir. HIV infeksiyonundan korunmak için bilinmesi gereken
önemli hususlar, infeksiyonu olanların birçoğunun hasta gibi görünmeyebileceği, birçok HIV
taşıyan kişinin test yaptırmamış olabileceği ve infeksiyonun varlığından haberinin
olmayabileceğidir.
HIV infeksiyonu önlenebilir. Önlemede en önemli yaklaşım, yüksek riskli davranışlardan
kaçınmaktır. Geçiş yollarına göre koruyucu önlemler alınabilir.
Cinsel Yolla Bulaşmadan Korunma
Dünyada halen en sık saptanan HIV bulaşma yolunun korunmasız heteroseksüel (karşı cinsle)
cinsel temas olduğu bilinmektedir. Güvenli bir cinsel yaşam ve her türlü cinsel temasta
uygulanabilecek koruyucu önlemlerle HIV’in cinsel yolla bulaşması önlenebilir.
Cinsel yaşamını güvence altına almak isteyenler için aşağıdakiler önerilir:
• HIV taşımayan birisiyle sadakate dayalı ilişki kurmak (HIV, kişinin ya da cinsel eşinin
HIV-pozitif kişilerle prezervatif kullanmadan ilişki kurması durumunda, kişiye ve
eşine kolayca bulaşabilir)
• Cinsel partner sayısını azaltmak
• HIV taşıyan veya HIV durumu bilinmeyen kişilerle (örneğin damar içi madde
kullananlar, erkek veya kadın seks işçileri gibi birden çok cinsel partneri olanlar)
cinsel ilişki kurmamak
• Alkol ve/veya uyuşturucu kullanımı gibi durumların yeni bir partnerle ilişkiye girmeyi
tetikleyeceğinin farkında olmak
• Vaginal, anal veya oral-genital cinsel ilişki sırasında koruyucu kılıf (kondom,
prezervatif, kaput) kullanmak ve bunu doğru kullanmak
Kurulan ilişkinin tehlikeli olmayacağı düşünülse bile, mutlaka koruyucu kılıf kullanılmalıdır.
Ülkemizde, hem erkekler hem de kadınlar için koruyucu kılıf vardır. Cinsel ilişkinin her
çeşidinde (vaginal, anal, oral) ve her ilişkide kullanılmalıdır. Kondomun son kullanma tarihi
geçmemiş olmalıdır. Güneş ışığından uzak tutulmalı, paketi elle açmalı, açarken kesici-delici
alet kullanılmamalıdır. Kondomla birlikte sperm öldürücü krem ve kayganlaştırıcı
kullanılması da önerilmektedir. Kondomun, ucundaki hava tutulup çıkarıldıktan sonra
ereksiyon halindeki penise konulmalı ve rulo açılarak geçirilmelidir. Kondomlar tek
kullanımlıktır. İlişki sonrasında penis halen ereksiyon halinde iken kondom, içindeki sıvının
dökülmemesine dikkat edilerek kenarından tutulup çıkartılmalı ve ağzı düğümlenerek
atılmalıdır. HIV bulaşma riskinin fazla olduğu anal (makattan) ilişkiye girilecekse, mutlaka
kondom ve kayganlığı artırıcı su bazlı kremler kullanılmalıdır.

Kan Yoluyla Bulaşmadan Korunma

Kan nakli için kullanılan kanların ve kan ürünlerinin HIV testi mutlaka yapılmış olmalıdır.
Kullanılmış şırınga, iğne ve cerrahi aletler, diş hekimliği aletleri, dövme aletleri, akupunktur
iğneleri, jilet ve makas yeniden kullanılmadan önce mutlaka sterilize edilmelidir veya tek
kullanımlık gereçler yeğlenmelidir. Kullanılmış ve kirli olabilecek aletler kesinlikle
kullanılmamalıdır.
Damar içi uyuşturucu madde bağımlıları ortak şırınga kullanımı nedeniyle risk altındadır.
Bağımlı, madde etkisi altındayken kendisini ve çevresindeki insanları koruyamaz. Bu nedenle
ortak şırınga kullanılmamalıdır.
HIV içeren genital salgı, sperm sıvısı, kan bulaşmış alet ve eşyanın yaralı dokuya temasıyla
virus bulaşabilir. Yaralar bantla kapatılmalıdır.
Anneden Bebeğine Bulaşmadan Korunma
HIV taşıyan gebe bir kadın, bebeğine HIV geçmesini engelleyebilecek ilaçlar kullanabilir.
İlaç kullanımıyla bebeğe HIV geçmesi azalmaktadır. Anne, ilaç tedavisine doğum öncesinde,
doğum sırasında ve doğumdan sonra da devam etmeli; ayrıca HIV taşıyan annenin bebeğine
de tedavi verilmelidir. HIV, emzirme yoluyla doğum sonrasında da bulaşabilir. Bunu önlemek
için annenin bebeğini emzirmemesi ve mamayla beslemesi önerilmektedir.

HIV/AIDS TANISI NASIL KONULUR?

HIV/AIDS tanısı hastalığa neden olan virusa karşı vücutta gelişen antikorları veya
antikorlarla birlikte virusun parçası olan antijenleri araştıran kan testleriyle konulur.
Bağışıklık sistemi virusun vücuda girdikten 3-8 hafta sonra virusa karşı antikor geliştirmeye
başlar. Hastaların %97’sinde virusun alınmasından sonraki ilk 3 ay içinde antikorlar oluşur.
Çok nadiren virusa karşı antikorların gelişmesi 6 ayı bulabilir. Antijen ve antikoru birlikte
araştıran testler sadece antikoru araştıran testlere göre daha önce pozitifleşmeye başlar. Bu
testlerle virusu aldıktan sonra 3. haftadan itibaren pozitif test sonucu elde edilebilir.
Tanı için ilk yapılacak test ELISA testidir. ELISA testiyle yapılan inceleme pozitif
bulunmazsa, kişide HIV infeksiyonuyla ilişkili bir bulgu ya da belirti yoksa ve kişi risk
grubunda (HIV-pozitif olduğu bilinen partner, seks çalışanı, erkek erkeğe seks, yasal olmayan
ilaç ya da madde kullanımı gibi) değilse ya da son üç ay içinde riskli bir temas öyküsü
tanımlamıyorsa, sonuç negatif (HIV infeksiyonu kanıtı yok) olarak bildirilir. Riskli
durumlarda ELISA testi 2-4 hafta içinde yinelenebilir. Bu test sonucu da negatifse HIV
infeksiyonu olmadığı kabul edilir; ancak kesin negatif sonuç için testin üçüncü ayda
ynelenmesi gerekir.
ELISA testinin pozitif bulunması halinde, aynı serum örneği kullanılarak test yinelenir. Yine
pozitif bulunması halinde doğrulama testi (Western blot) yapılır. Doğrulama testi de pozitif
olarak saptanırsa HIV/AIDS tanısı konulmuş olur.
Doğrulama testi pozitif saptanarak HIV/AIDS tanısı konulan kişilere hastalığın ne kadar
ilerlediğini gösteren diğer testler (CD4 hücre sayısı, HIV RNA düzeyi vb.) yapılarak tedavinin
ne zaman başlanacağına karar verilir.

HIV NASIL HASTALIK OLUŞTURUR?

Virus vücuda girdikten sonra ilgi duyduğu hücreler olan CD4 hücrelerine saldırır. Bu CD4
hücreleri vücudun önemli savunma hücrelerindendir. Adeta vücudun ordusunun subayları
konumundadır. Hastalığın izlenmesinde bu hücrelerin sayımından da yararlanılır. Virus, bu
hücrelerin içine girdikten sonra orada çoğalarak bu hücrenin iş yapamaz hale gelmesine neden
olur. Ayrıca yeni virusların oluşmasıyla birlikte virus sayısı da artar. Yeni viruslar başka CD4
hücrelerine saldırır. Böylece CD4 hücresi sayısı azalmaya başlar. CD4 hücre sayısının
azalması sonucunda, vücut bazı başka mikroplarla savaşmada yetersiz kalır. Bu mikroplar
vücudun değişik yerlerinde hastalıklar oluşturur ve bu hastalıklarla mücadele etmek gittikçe
güçleşir.

HIV HANGİ ORGANLARDA HASTALIK YAPAR?

HIV’in bağışıklık sisteminde oluşturduğu yıkım nedeniyle, bu virusla infekte olmuş kişilerde
fırsatçı infeksiyonlar ve kanserler ortaya çıkmaktadır. Tedavi edilmemiş HIV infeksiyonu üç
evrede seyreder ve 2-15 yılda son evre olan AIDS dönemine ilerler.
Birincil HIV infeksiyonu (akut infeksiyon): Virus, vücuda girdikten 2-4 hafta sonra, ateş,
boğaz ağrısı, baş ağrısı, lenf düğümlerinde büyüme, döküntü, bulantı, kusma, ishal, kas ve
eklem ağrısı gibi grip benzeri yakınmalar oluşturabileceği gibi, hastaların bir bölümünde bu
dönem, hiçbir belirti olmadan da geçirilebilir. Birkaç hafta sürebilen bu dönemde standard
tarama testleriyle tanı koymak mümkün olmayabilir. Hastanın en bulaştırıcı olduğu dönem,
akut infeksiyon dönemidir.
Sessiz (belirtisiz) dönem: Akut infeksiyon dönemi geçtikten sonra, virus vücutta hiçbir
yakınmaya neden olmadan ortalama 8-10 yıl kadar taşınabilir. Lenf düğümlerinde büyümeler
bu evrede fark edilebilir. Bu süre içinde kişinin bulaştırıcılığı sürer. Belirtisiz dönem birkaç
yıl kadar kısa veya 10 yıldan çok daha uzun sürebilir.
İleri dönem (AIDS): HIV infeksiyonunun en ileri evresine AIDS denilmektedir. Virus,
vücudun bağışıklık sistemini giderek daha fazla zayıflattığından, bu döneme kadar hiçbir
tedavi görmemiş hastalar, bu dönemde infeksiyonlara ve kanserlere karşı tüm dirençlerini
yitirirler. HIV’in hem kendisi hem de zemin hazırladığı fırsatçı infeksiyonlar ve kanserler
birçok organı birden etkilemektedir.
Klinik Bulgular
1. Deri bulguları
Deri hastalıkları HIV infeksiyonunda sık karşılaşılmaktadır. AIDS tablosu geliştiğinde ise
deride fırsatçı infeksiyonlar ve Kaposi sarkomu görülebilir. İlaçlara veya güneşe duyarlılık
gibi aşırı duyarlılık reaksiyonları gelişebilir.
2. Ağız içi bulguları
HIV infeksiyonunun seyri sırasında ağız içinde pek çok lezyon ortaya çıkabilir. En sık
karşılaşılan pamukçuk diye de bilinen mantar infeksiyonudur. Yutma güçlüğü ve tat alma
duyusunda bozukluğa neden olur. Ağız içinde dişeti iltihapları, yineleyen yaralar ve kanser
lezyonları ortaya çıkabilir.
3. Gastrointestinal sistem tutulumu
A) Yemek borusu hastalıkları: AIDS hastalarındaki en sık yakınma yutma güçlüğüdür.
Bunun en sık nedeni, yemek borusunun mantar infeksiyonudur. Daha az olarak viruslar da
bu klinik tabloya neden olabilir.
B) Mide ve barsak bozuklukları: Bulantı, kusma ve karın ağrısı en sık karşılaşılan
yakınmalardır. İshal, AIDS hastalarının yarısından fazlasında, hastalığın seyri sırasında
herhangi bir zamanda ortaya çıkabilmektedir
C) Karaciğer tutulumu: Ortak bulaşma yolları nedeniyle bu hastalarda hepatit
viruslarıyla infeksiyon oranları HIV-negatif kişilere göre daha yüksektir. Bağışıklık
sistemindeki yetersizlik nedeniyle de bu virusların yol açtığı kronik karaciğer hastalığı,
siroz ve karaciğer kanserleri de daha fazla görülür. Karaciğeri, bazı fırsatçı infeksiyon
veya kanserler de tutabilmektedir.
4. Solunum sistemi hastalıkları
HIV infeksiyonun seyri sırasında, bakteriler, Pneumocystis jirovecii (PCP etkeni) ve
Mycobacterium tuberculosis (verem etkeni) gibi fırsatçı mikroplarla gelişen zatürre sık
görülür. Kaposi sarkomu gibi bazı kanserler akciğerleri de tutabilir.
5. Kalp tutulumu
HIV infeksiyonun seyri sırasında en sık karşılaşılan kalp sorunları kalp zarlarında görülen
iltihabi değişikliklerdir. Hipertansiyon, koroner damar hastalıkları ve kalp yetmezliğine
neden olan kalp kası hastalıkları da bu hasta grubunda daha fazla görülür.
6. Kan ve kemik iliği hastalıkları
Anemi (kansızlık), AIDS hastalarındaki en sık kan hastalığıdır. Hastalığın kendine bağlı
olarak görülebileceği gibi mide ve barsak sisteminden kan kaybı nedeniyle de
görülebilir. Hastalığın ilerlemesiyle akyuvarlar ve kan pulcuklarında da azalma görülür.
7. Sinir sistemi hastalıkları
HIV, sinir sisteminde değişik klinik tablolara neden olabilen bir virustur. AIDS döneminde
beyinde hastalığa neden olabilecek çok çeşitli mikroplar vardır ve bunlar farklı bulgu ve
yakınmalara neden olabilirler. Örneğin sitomegalovirus, gözün retina tabakasında da
infeksiyona neden olabilmektedir. İleri evrede HIV’in doğrudan doğruya kendisi de
düşünme, hareket ve davranışa ilişkin bozukluklarla seyreden bir bunama tablosuna yol
açabilir. Sinirlerde duyu bozukluklarına bağlı olarak bacaklarda yanma ve ağrı gibi
yakınmalar ortaya çıkar.
8. Böbrek hastalıkları
Böbrek hasarı, HIV infeksiyonunun en sık görülen olumsuz sonuçlarından biridir. Bu
hasar, doğrudan HIV’in kendisinin etkisi, yaşlanma, diyabet, hipertansiyon ve HIV
tedavisinde kullanılan ilaçların yan etkileri gibi çeşitli nedenlerle oluşmaktadır.
9. Metabolik hastalıklar
Hem HIV’in kendisi hem de tedavisinde kullanılan bazı ilaçların yan etkileri nedeniyle bu
hastalarda kemik erimesi, kalp ve damar hastalıkları, hipertansiyon, kan lipid (yağ)
düzeylerinde yükselme, vücut yağ dağılımında değişme, insülin direnci ve diyabet daha
fazla görülmektedir.
10.Kas ve iskelet sistemi
HIV/AIDS hastalarında eklem ağrıları görülebilir. Kas tutulumuyla seyreden çeşitli
hastalıklar ortaya çıkabilir.

BAŞKA HANGİ MİKROPLAR AIDS HASTALARINDA
İNFEKSİYONA NEDEN OLUR?
HIV, bağışıklık sisteminin hücrelerini infekte eder. Bağışıklık sisteminde yavaş yavaş
meydana gelen baskılanmayla infeksiyonlara karşı vücudun savunması bozulmaktadır.
HIV-pozitif hastalarda, zatürre, yumuşak doku infeksiyonları, menenjit ve lenf
düğümlerinin iltihabı gibi infeksiyonlar, HIV-negatif kişilere göre daha fazla
görülmektedir. AIDS döneminde, bağışıklık sisteminin zayıflaması nedeniyle, bağışıklık
sistemi normal bireylerde hastalık yapma gücü az olan mikroplar (fırsatçı etkenler),
hastalık oluşturmaktadırlar. Antiretroviral tedavi (HIV mikrobuna karşı etkili ilaçlardan
oluşan tedavi) kullanımının artmasıyla HIV-pozitif hastalarda görülen fırsatçı
infeksiyonlarda azalma gözlenmiştir.
1. Bakteriyel solunum yolu infeksiyonları
Sinüzit, bronşit, kulak iltihabı ve zatürre gibi solunum yolu infeksiyonları bu
hastalarda sık görülür. Toplum kökenli zatürre de HIV-negatif kişilere göre HIV-pozitif
kişilerde daha fazla görülür. Bu nedenle HIV-pozitif kişilerin tümüne zatürre aşısı
yaptırmaları önerilmektedir.
2. Bakteriyel barsak infeksiyonları
Bu infeksiyonlar, HIV-pozitif kişilerde HIV-negatif kişilere göre 10 kat daha fazla
görülür. Bu infeksiyonlardan sorumlu mikroplar, kendi kendini sınırlayan ishal
tablosundan, barsak dışı organ tutulumlarına kadar değişen ciddi klinik tablolara yol
açabilmektedir.
3. Pneumocystis jirovecii pnömonisi (PCP)
Pneumocystis jirovecii, akciğerlerde infeksiyon oluşturur. PCP, AIDS’te en sık
görülen fırsatçı infeksiyondur. Önceleri hareket halinde, sonrasında istirahat halinde
gelen nefes darlığı, kuru öksürük, ateş, yorgunluk, güçsüzlük en önemli belirtileridir.
CD4 hücre sayısı 200/mm3’ün altına düştüğünde bu hastalığa yakalanmamak için
koruyucu olarak kotrimoksazol (trimetoprim-sülfametoksazol) adlı ilaç kullanılır.
4. Toksoplazmoz
Çoğunlukla vücutta sessiz olarak bulunan Toxoplasma gondii adındaki parazit,
bağışıklık sistemindeki baskılanmayla birlikte beyinde infeksiyona neden olur. Baş
ağrısı, ateş, hareket ettiren kaslarda güçsüzlük, nöbet, zihin ve bilişsel işlevlerde
bozukluklara yol açar. Bu parazit, akciğerler, gözün retina tabakası, kalp, pankreas,
karaciğer, kalınbarsak ve testislerde de infeksiyonlara yol açabilir. CD4 hücre sayısı
100/mm3’ün altına düştüğünde bu hastalığa yakalanmamak için koruyucu olarak
kotrimoksazol (trimetoprim-sülfametoksazol) adlı ilaç kullanılır. Özellikle bu
hastalıkla karşılaşmamış HIV ile infekte tüm kişilere, az pişmiş veya çiğ et
yememeleri, çiğ et ve toprakla temas sonrası ellerini yıkamaları, sebze ve meyveleri
yıkayarak yemeleri, kedi besliyorlarsa kum kabının her gün HIV-negatif olan ve gebe
olmayan kişiler tarafından değiştirmeleri, kediyi evin içinde tutmaları ve konserve ya
da pişmiş mamalarla beslemeleri önerilmelidir.
5. Kriptokokoz
Bu hastalığa Cryptococcus neoformans denilen bir mantar neden olur. Bu mantar
vücuda akciğerlerden girer ve zatürreye neden olur. Akciğerlerden beyine de
yayılabilir ve beyinde şişmeye yol açar. Deri, kemik ve idrar yolları gibi vücudun
başka bölgelerine de yayılabilir.
6. Sitomegalovirus (CMV) infeksiyonu
CMV, göz, yemek borusu, kalınbarsak, beyin ve akciğerlerde infeksiyonlara yol
açabilir. Bu virus, genel durumda bozukluk, görmede bozukluk, yutma güçlüğü, ağrılı
yutma, ishal, karın ağrısı, kalınbarsağın makata yakın olan bölümünde yaralar,
zayıflama, kilo kaybı, kuru öksürük, nefes darlığı gibi tuttuğu organlara göre değişen
yakınmalara neden olur. CD4 hücre sayısı 100/mm3’ün altında olan HIV-pozitif
kişilerde rutin olarak göz muayenesi yapılmalıdır.
7. Tüberküloz
Bu hastalığa Mycobacterium tuberculosis neden olur. HIV infeksiyonu olan hastalarda
aktif tüberküloz (verem) gelişmesi olasılığı artmaktadır. Bu hastalık hava yoluyla
bulaşmaktadır. Hastalık sıklıkla akciğerlerde ortaya çıkar ve öksürük, halsizlik, kilo
kaybı, ateş ve gece terlemesi gibi yakınmalara yol açar. Bağışıklık sistemindeki
zayıflama arttıkça akciğerler dışında gırtlak, lenf düğümleri, beyin, böbrekler ve
kemik gibi vücudun birçok organında da hastalığa neden olabilir.
8. Mycobacterium avium kompleksi (MAC) infeksiyonları
Bu mikroplar vücudun her yerini tutabilir. Hastalığın seyri sırasında ateş, gece
terlemesi, kilo kaybı, karın ağrısı ve ishal gibi yakınmalar görülür. Karaciğer, dalak ve
lenf düğümlerinde büyümelere neden olabilir. CD4 hücre sayısı 50/mm3’ün altına
düştüğünde bu hastalığa yakalanmamak için koruyucu olarak azitromisin,
klaritromisin ya da rifabutin kullanılır.
9. Cryptosporidium infeksiyonu
Bu parazit uzun süren sulu ishalle birlikte kramp tazında karın ağrılarına neden olur.
Bulantı ve kusma da görülebilir.
10. Microsporidium infeksiyonu
Daha çok ishale neden olmakla birlikte, beyin iltihabı, göz infeksiyonu, sinüzit, kas
iltihabı veya yaygın infeksiyonlar da oluşturabilmektedir.
11. Candida infeksiyonu
Bu mantar türü, ağız içi, yemek borusu, nefes borusu, akciğerler ve vagina gibi
vücudun birçok kısmında infeksiyonlara yol açabilir. Özellikle ağızda pamukçuk
denilen beyaz plakların oluşması HIV/AIDS hastalarında görülen önemli bulgulardan
biridir.
12. Histoplazmoz
Histoplasma capsulatum denen mantar türü, ABD’nin orta ve güneyinde yaygın
görülmektedir. HIV-pozitif hastalarda ateş, halsizlik, kilo kaybı, karaciğer ve dalak
büyümesiyle seyreden yaygın infeksiyonlara yol açabilmektedir. Hastaların yarısında
öksürük, göğüs ağrısı ve solunum sıkıntısıyla kendini göstermektedir. Merkezi sinir
sistemi, deri, mide ve barsak tutulumu daha az oranda görülmektedir.
13. Aspergillus infeksiyonu
Bağışıklık sistemi iyice zayıflamış hastalarda görülen bu mantar türü, en sık akciğer ve
solunum yollarını tutar. Akciğer dışında sinüzit, deri hastalığı, kemik iltihabı ve beyin
apselerine yol açabilmektedir.
14.Herpes simpleks virusu (HSV) infeksiyonu
HSV’nin iki tipi vardır. HSV tip 1, en sık dudakta uçuklara neden olur ve her yıl 1-12
kez yineler. HSV tip 2 ise en sık genital bölgede infeksiyon oluşturur. Bu viruslar daha
az oranda göz, beyin ve karaciğerde de infeksiyonlara yol açar.
15.Varisella-zoster virusu (VZV) infeksiyonu
Çocukluk çağında suçiçeğine yol açan bu virus, çoğunlukla ileri yaşlarda ve vücut
savunması zayıflamış hastalarda zonaya yol açmaktadır. Bazen iç organlara yayılarak,
akciğer, göz ve merkezi sinir sisteminde infeksiyonlara neden olabilir. Zona HIV/
AIDS hastalarında ağır bir seyir gösterebilmektedir
16.İnsan herpesvirus-8 (HHV-8) infeksiyonu
HHV-8 infeksiyonu çoğunlukla sessiz seyreder. Kaposi sarkomunun meydana
gelmesinde rolü vardır. Erkekle cinsel teması olan erkeklerde daha fazla görülür.
17.İnsan papillomavirus (HPV) infeksiyonu
HPV başlıca cinsel temasla bulaşır. Bu virusun çok sayıda tipi vardır. Bazı tipleri
genital bölge, makat ve ağız içinde siğillere yol açarken, bazı tiplerinin kanser
oluşmasında rolü vardır. Kadınlarda rahim ağzı (serviks) kanserinin gelişmesinde en
önemli risk faktörüdür. Makat, ağız ve gırtlak kanserine de yol açabilmektedir. Bu
virusa karşı korunma sağlayan etkili bir aşı vardır ve HIV-pozitif hastalarda hem
erkeklere hem de kadınlara önerilmektedir.
18. Hepatit virusları
Hepatit B virusu (HBV) ve hepatit C virusu (HCV), ortak bulaşma yolları nedeniyle
HIV-pozitif kişilerde daha sık karşılaşılan etkenlerdir. Bağışıklık sistemdeki
zayıflama nedeniyle bu hastalarda, kronik karaciğer hastalığı, siroz ve karaciğer
kanseri daha fazla görülmektedir. Hepatit B’ye karşı bağışık olmayan HIV-pozitif
kişilerin, hepatit B aşısıyla aşılanmaları bu hastalıktan korunmada önemlidir. Erkekle
cinsel teması olan erkeklerde, hepatit A virusu (HAV)’nun bulaşması, anal cinsel ilişki
nedeniyle daha fazla görülür. Hepatit A’ya karşı bağışık olmayan kişilere hepatit A
aşısı önerilir.
19.İlerleyici multifokal lökoensefalopati (PML)
PML, etkeni JC polyomavirus olan şiddetli bir sinir sistemi hastalığıdır. Entelektüel
yetilerin ve belleğin zayıflaması, kişilik değişikliği, konuşma bozukluğu, görme
sorunları, anormal sıçrayıcı hareketler, beyin işlevlerinde ve ilerleyici hareket
bozuklukları görülür. Özellikle CD4 hücre sayısı 50/mm3’ün altında olan hastalarda
görülmektedir.
20. Sifilis (Frengi)
Sifilis, cinsel temasla bulaşır ve HIV’in bulaşmasını da artıran bir rol oynar. HIV ile
infekte hastalarda sifilise bağlı lezyonlar daha belirgindir ve sifilisin ileri evrelerine
geçmesi daha fazla ve daha hızlı olur. Sifilisli hastalarda HIV testi, HIV-pozitif
hastalarda da sifilis testi yapılmalıdır.

HIV/AIDS HASTALARINDA HANGİ KANSERLER GÖRÜLÜR?
HIV/AIDS hastalarında bazı kanser tiplerinin gelişme riski, HIV infeksiyonu olmayan aynı
yaştaki bireylere göre daha yüksektir. Bu hastalarda bağışıklığın giderek baskılanması ve
sıklıkla alkol ve sigara kullanımı, kanser gelişmesi riskini artırır. Ayrıca Kaposi sarkomuna
neden olan HHV-8 ve KSHV, Hodgkin lenfoması ve Hodgkin dışı lenfomaya neden olan
EBV, rahim ağzı kanserine neden olan HPV ve karaciğer kanserine neden olan HBV ve
HCV’nin yol açtığı infeksiyonlara da daha sık rastlanır.
Hastalarda sık olarak görülen Kaposi sarkomu, Hodgkin dışı lenfoma ve rahim ağzı kanseri,
AIDS belirleyici kanserler olarak adlandırılır. Bu kanserlerden herhangi birinin bulunması
hastalığın AIDS evresine ilerlediğini gösterir. Kaposi sarkomu, CD4 hücre sayısı genellikle
200-300 hücre/mm3 iken görülür. İç organlar da dahil olmak üzere tüm vücutta görülebilen
kırmızı- mor renkli lezyonlarla nitelenir. Hodgkin dışı lenfoma genellikle CD4 hücre sayısı
ortalama 100 hücre/mm3 iken ortaya çıkar. Ağrısız lenf düğümü büyümesi, ateş, gece
terlemesi ve kilo kaybı gibi belirtiler görülebilir. Rahim ağzı kanseri ise pelvis bölgesinde
ağrı, anormal vaginal kanamalar ve cinsel ilişki sırasında ağrı gibi belirtilerle ortaya çıkar.
AIDS belirleyici kanserler dışında HIV/AIDS hastalarında anal bölge kanserleri, Hodgkin
lenfoması, karaciğer ve akciğer kanserleri de toplumdaki diğer bireylere göre daha sık olarak
görülür. Meme, prostat ve diğer kanserlerin görülme oranı ise toplumdaki diğer bireylerde
olduğu kadardır.
Her ne kadar antiretroviral tedaviyle Kaposi sarkomu ve Hodgkin dışı lenfoma sıklığı
azaltılmış olsa da, HIV/AIDS hastalarında bu kanserler normal popülasyona göre hâlâ daha
yüksek oranda görülmektedir.
HIV/AIDS hastalarında meme, rahim ağzı, kolon, prostat, karaciğer ve anal bölge kanserleri
için normal popülasyondaki gibi periyodik muayene ve tarama testlerinin yapılması
önerilmektedir. Bunun yanı sıra HIV/AIDS hastaları kanser riskini azaltmak için antiretroviral
tedaviyi aksatmamalı, sigarayı bırakmalı, alkol tüketimini azaltmalı, HBV ve HCV
infeksiyonu açısından taranmalı, gerekirse hepatit B aşısı yaptırmalı, HBV veya HCV
infeksiyonu varsa gerekli tedaviler planlanmalıdır.

AIDS’İN TEDAVİSİ VAR MIDIR?
Tedavide kullanılan ilk ilaç olan zidovudin 1987 yılında onay alarak klinik kullanıma
girmiştir. Hastalığın belirlenmesinden ilk ilaç kullanımına kadar geçen sürede Dünya Sağlık
Örgütü’ne üçte ikisi ABD’den olmak üzere bildirilen toplam hasta sayısı 71 bin
dolaylarındaydı. Yaklaşık olarak 5-10 milyon kişiye HIV infeksiyonunun bulaştığı tahmin
edilmekteydi.
HIV infeksiyonunun tedavisi, 1995 yılında proteaz inhibitörleri (PI) olarak bilinen ilaçların
klinik kullanıma girmesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Bu tarihten sonra HIV tedavisinde
yüksek etkili antiretroviral tedavi (kısaca HAART) olarak adlandırılan tedaviyle HIV
infeksiyonunun tedavisinde önemli başarılar elde edilmeye başlanmıştır. HIV/AIDS
tedavisinin temel amacı, vücuttaki virusun çoğalmasını engelleyerek bağışıklık sisteminin
işlevinde oldukça büyük bir öneme sahip olan CD4 hücre sayısının azalmasının önüne
geçmektir. Bu tedavi rejimi HIV’e etkili olan en az üç değişik ilacı kapsamaktadır.
Günümüzde kullanılan ilaç grupları nükleozid/nükleotid analoğu revers transkriptaz enzim
inhibitörleri (NRTI), non-nükleozid/nükleotid analoğu revers transkriptaz enzim inhibitörleri
(NNRTI), PI, integraz inhibitörleri (INSTI) ve giriş inhibitörleri (EI) olmak üzere 5 ana
gruptur. Tedavi rejimi, omurga tedavisi olarak bilinen NRTI ilaç grubundan 2 ilaçla diğer
grupların herhangi birisinden bir ilacın kombinasyonundan oluşur. Bu ilaçların tamamına
yakını tablet şeklinde olup ağız yoluyla alınmaktadır. Günümüzde 2 NRTI ilaç tek bir tablette
birleştirilerek verilebilmektedir. Bu omurga tedavisinin yanına diğer ilaç gruplarından
(NNRTI, PI veya INSTI) bir ilaç daha eklenir ve hasta en az üç farklı ilaç alır. Son yıllarda
bu üç ilacın tek tablette birleştirildiği tedavi rejimleri de geliştirilmiştir.
Tedavide kullanılacak ilaç seçimini belirleyen en önemli faktör, virusun ilaçlara karşı direnç
durumudur. Bunun yanı sıra hastaların eşlik eden hastalıkları (örneğin kalp ve damar, böbrek,
sinir sistemi hastalıkları ve diyabet gibi), çalışma koşulları, ilaç kullanım alışkanlıkları gibi
faktörler de göz önünde tutularak ilaç seçimi yapılır. Uygun tedavi rejimi seçildikten sonra
tedavi başarısını etkileyen en önemli öğe, hastaların tedaviye uyumudur. HIV/AIDS
tedavisinde ilaçların uygun zamanda ve uygun koşullarda alınması çok önemlidir. Daha önce
belirlenen tedavi saatlerine çok sıkı bir şekilde uyulması gerekmektedir. Bu gelişmelere karşın
tedavi almayan önemli sayıda hastanın olması, hastalığın toplum içersinde yayılmasına katkı
sağlamaktadır.
Sonuç olarak, HIV/AIDS, günümüzdeki tedavi rejimleriyle ilaçlarını düzenli olarak kullanan
hastalarda büyük ölçüde kontrol altına alınabilmektedir. Tedavi hiç kesilmeden ömür boyu
sürmektedir. Tedavi sırasında gelişebilecek yan etkiler ve tedavi başarısızlıkları düzenli
kontroller sırasında fark edilerek gerekli müdahalelerle düzeltilebilmektedir. Düzenli ilaç
kullanan hastaların ortalama yaşam süresi beklentisi, sağlıklı bireylerin yaşam süresi
beklentisine yaklaşmıştır. Bu nedenle HIV/AIDS hastalarının tedavine mümkün olduğunca
erken başlanması gerekmektedir.

BİR HIV/AIDS HASTASI NASIL BESLENMELİDİR?
Beslenme toplum sağlığını yakından ilgilendiren bir konu olmasına karşın sürekli olarak
ihmal edilmektedir. Sağlıklı veya dengeli beslenme kişinin günlük enerji gereksiniminin
yanında vücut için gerekli yapı taşlarını sağlamak ve korumak için gerekli maddelerin
alınmasını kapsar. Böylece kişinin hareketi için gerekli olan enerji sağlanırken, hem
bağışıklık hem de kas ve iskelet ve sistemlerinin gereksinim duyduğu maddeler alınmış olur.
Gıdalar, karbonhidrat, protein, yağ, vitamin, mineral ve su olmak üzere başlıca 6 ana gruba
ayrılır. Karbonhidrat ve yağlar öncelikle enerji gereksinimi için kullanılırken, protein,
mineral, vitamin ve su öncelikle vücudun fizyolojik yapısının korunması için kullanılır. Her
ne kadar alınan gıdalar bazı durumlarda hem enerji hem de yapı taşı için kullanılsa da sağlıklı
bir yaşam için bütün gıdaların dengeli bir şekilde tüketilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde tek
yönlü bir beslenme durumunda beslenme bozukluğu olarak adlandırılan obezite (şişmanlık)
veya enerji-protein malnütrisyonu gelişir.
Dengeli beslenme, sağlıklı bireyler için ne kadar önemliyse, HIV/AIDS hastaları için de o
kadar önemlidir. Hastalığın kendisi veya tedavisinde kullanılan ilaçlar vücut metabolizmasını
değiştirebilmektedir. Bu değişikliklerin lipodistrofi (yağ dağılımında bozukluk), insülin
direnci ve aşırı derecede zayıflama gibi sonuçları olabilir. Bunun yanında hastalık sırasında
veya ilaçlara bağlı olarak gelişen kusma ve ishal gibi durumlar, kişinin beslenmesini
bozmakla kalmaz; vücuttan mineral ve su kaybına da neden olur. Sonuç olarak, halsizlik ve
vücutta şekil bozuklukları gelişir. Bu olumsuzlukların önüne geçmek ve günlük yaşama
tutunabilmek için HIV/AIDS hastalarının sağlıklı ve uygun beslenmeleri gerekmektedir.
Bilindiği gibi bağışıklık sistemleri baskıladığından dolayı HIV/AIDS hastaları gıda kaynaklı
hastalıklara yakalanmaları yönünden yüksek bir risk altındadır. Bu nedenle sağlıklı bir
yaşam için dengeli beslenmenin yanı sıra güvenli gıda tüketilmesi de önemlidir.
Gıda güvenliği için kişilerin uyması gereken bazı kurallar şunlardır:
• Çiğ et, yumurta veya deniz ürünü tüketilmemelidir.
• Sebze ve meyveleri iyi bir şekilde bol suyla yıkanmalıdır.
• Çiğ et ve et ürünleri için ayrı bir kesme tahtası kullanılmalıdır.
• Kesme tahtası, kap ve eller her kullanımdan sonra su ve sabunla yıkanmalıdır.
• Temiz ve sağlıklı su tüketilmelidir.
o Irmak, göl veya akarsulardan su içilmemelidir.
o Evde içme suyu için su filtresi kullanılmalıdır.
o İçme suyu ve yemek pişirmek için sadece kaynamış su kullanılırsa su kaynaklı
hastalık riski önemli ölçüde azaltılmış olur.
o Seyahatler sırasında sadece ambalajlı su tüketilmelidir ve buzlu içeceklerin
tüketiminden sakınılmalıdır.
Enerji: Dünya Sağlık Örgütü’ne göre yetişkinler için yaşa ve günlük aktiviteye bağlı olarak
tüketilen günlük enerji miktarı yaklaşık olarak 2500-3000 kilo kaloridir. HIV/AIDS
hastalarında enerji tüketimi asemptomatik hastalarda %10 ve semptomatik hastalarda %20-30
artmaktadır. Bu nedenle HIV/AIDS hastaları sağlıklı bireyler için belirlenenden daha fazla
enerjiye gereksinim duyarlar. Enerji gereksinimin büyük bir kısmı (yaklaşık %50’si)
karbonhidratlardan karşılanır. Karbonhidratlar, başlıca un, şekerli gıda, sebze ve meyvelerde
bulunur. Serbest şekerlerin diyetteki oranı %5’in altına indirilmesi uygun olur.
Protein: HIV/AIDS hastalarında protein gereksinimin arttığı gösterilmemiştir. Bu nedenle ek
protein alımına gerek yoktur. Günlük enerji miktarının %12-15’ini karşılayacak protein alımı
yeterlidir. Et, balık, süt ve süt ürünleri, protein kaynağıdır.
Yağ: HIV/AIDS hastalarında günlük yağ alım gereksinimin arttığına ilişkin kanıt
olmamasına karşın, sürekli ishal yakınması olan veya antiretroviral tedavi alan hastaların yağ
gereksinimleri artmış olabilir. Bu gibi özel durumlarda ek yağ alımı önerilebilinir. Günlük
enerji miktarının en fazla %30’unu karşılamalıdır. Fazla yağ alımından kaçınmak için
yemeklerde hayvansal yağ yerine sıvı yağların kullanılması, yağsız et tüketilmesi, yağ içeren
işlenmiş yiyeceklerin tüketilmemesi gibi önlemler alınabilinir.
Vitamin ve Mineraller: Vücut metabolizmasını ve fizyolojisini düzenleyen maddelerdir.
Vitaminler suda ve yağda eriyenler olmak üzere iki gruba ayrılırlar. Suda eriyen başlıca
vitaminler vitaminler Vitamin B kompleksi (B1, B2, B3, B6 ve B12) ve Vitamin C’ dir.
Karaciğer ve yumurta B vitaminleri açısından zengindir. Bezelye, fasulye ve diğer tahıllar ise
sadece Vitamin B1,B3 ve B6 açısından zengindir. Bu vitaminler vücutta depolanmazlar ve
fazla alım durumunda direkt olarak idrarla atılırlar. Vitamin C başlıca taze meyve ve yeşil
sebzelerde bulunur.
Vitamin A, D, E ve K yağda eriyen vitaminlerdir. Suda eriyen vitaminlerin aksine vücutta
depo edilirler. Bu nedenle uzun süreli alım yetersizliğinde eksiklikleri görülür. Eksiklikleri
tespit edildiğinde yerine konmaları gerekmektedir. Karaciğer, balık, yumurta, süt ve peynir
Vitamin A, ve D açısından zengindir. Vitamin E başlıca kuruyemiş, tahıl, süt ve yumurtada
bulunur. Vitamin K ise başlıca bağırsaklarda bulunan bakteriler tarafından sentezlenir.
Vitamin A ve bazı eser elementlerin ek olarak verilmesi HIV enfeksiyonunda istenmeyen
durumlara neden olabilir bu yüzden ek vitamin A verilirken dikkatli olunmalıdır.

 

GEBELİK VE HIV
HIV-pozitif olmak, gebe kalmaya engel bir durum değildir. Gebelik ve HIV konusunu
değerlendirirken iki farklı durumu açıklamak gerekmektedir. Bunlardan biri HIV-pozitif
erkekle HIV-negatif kadının gebelik planlaması, bir diğeri de HIV-pozitif bir kadının gebelik
planlamasıdır.
HIV-negatif bir kadının, HIV-pozitif bir erkekten gebe kalması için, HIV-pozitif erkeğin
kanındaki HIV RNA düzeyinin ölçülemeyecek sınıra inmesi ve bunun altı aydan uzun bir süre
devam etmesi gerekir. Bu çiftlerde gebelik için erkeğin spermleri alınarak dış ortamda bazı
işlemlerden geçirilir ve bulunabilecek HIV mikrobundan arındırıldıktan sonra işlem görmüş
sperm ya kadının rahmine direkt olarak yerleştirilir ya da bu sperm tarafından dışarıda
döllenmesi sağlanmış yumurta kadının rahmine yerleştirilir. HIV-pozitif bir kadının gebe
kalmasında herhangi bir sakınca olmamakla birlikte izlem ve tedavisinin uygun koşullarda
yapılması ve virus yükünün ölçülemeyecek düzeyde olması, HIV’in bebeğe geçişini önemli
ölçüde azaltmaktadır. Kişinin gebe kalmadan önce, kanındaki HIV RNA düzeyinin en az 6 ay
süreyle ölçülemeyecek düzeylerde olması, bulaşmayı azaltmaktadır.
HIV infeksiyonu, anneden bebeğe gebelik boyunca, doğum sırasında ya da doğum sonrasında
anne sütüyle beslenme sonucu geçebilmektedir. Gebelikte bulaşma, Avrupa ülkelerinde %13,
ABD’de %14-33, Afrika’da %60 ve üzerinde gözlenirken, antiretroviral tedavi kullanımı,
elektif sezaryen uygulamaları ve bebeğin hazır mamayla beslenmesinin sağlanmasıyla
özellikle gelişmiş ülkelerdeki bulaşma hızı %1-2’ye kadar inmiştir.
HIV-pozitif gebelerin mutlaka antiretroviral tedavi kullanmaları gerekmektedir. Bu tedavinin
amacı, anneye en uygun tedavi olanağını sunmak, gebeliğin son döneminde özellikle de
doğumdan önce mikrobun vücuttaki düzeyini saptanamayacak düzeylere düşürmek ve
anneden bebeğe HIV bulaşmasını önlemektir.
Gebelikte vücutta birçok değişiklik meydana gelmektedir. Bu değişiklikler sonucunda
kullanılan ilaçların etkisi gebe olmayan kişilere göre farklılık gösterebilmektedir. Bu nedenle
uygulanan ilaçların dozu yani tablet sayısı gebelerde farklılık gösterebilir.
Doğum mutlaka sezeryanla olmalıdır. Doğum sonrasında, bebeğe en kısa sürede ağızdan
zidovudin şurup tedavisi başlanmalı, en az 6 hafta sürdürülmeli ve mutlaka bebek çocuk
doktoru tarafından değerlendirilmelidir. HIV-pozitif anne bebeğini kesinlikle emzirmemelidir.

DÜZENLEYENLER
TANER YILDIRMAK
NURİYE TAŞDELEN-FIŞGIN
HAZIRLAYANLAR
ÇİĞDEM ATAMAN-HATİPOĞLU
AYDIN DEVECİ
ŞEBNEM EREN-GÖK
AYSEL KOCAGÜL-ÇELİKBAŞ
SELDA SAYIN-KUTLU
NURİYE TAŞDELEN-FIŞGIN

KAYNAKLAR
1. AIDS’e Kulak Verin [İnternet]. İstanbul: UNICEF Türkiye [erişim 19 Ekim 2016]. http://
www.unicef.org/turkey/ir/_ah16.html.
2. HIV/AIDS. HIV Basics: Prevention [İnternet]. Atlanta, GA: Centers for Disease Control
and Prevention [erişim 19 Ekim 2016]. http://www.cdc.gov/hiv/basics/prevention.html.
3. Centers for Disease Control and Prevention. Community-level prevention of human
immunodeficiency virus infection among high-risk populations: The AIDS Community
Demonstration Projects. MMWR Morb Mortal Wkly Rep. 1996; 45(RR-6): 1-16.
4.100 Questions and Answers About HIV/AIDS [İnternet]. Albany, NY: New York State
Department of Health [erişim 19 Ekim 2016]. www.health.ny.gov/publications/0213.pdf.
5. Sterling TR, Chaisson RE. General clinical manifestations of human immunodeficiency
virus infection (including acute retroviral syndrome and oral, cutaneous, renal, ocular,
metabolic, and cardiac diseases). In: Bennett JE, Dolin R, Blaser MJ, eds. Mandell, Douglas,
and Bennett’s Principles and Practice of Infectious Diseases.8th ed. Philadelphia, PA:
Elsevier Saunders, 2015: 1541-66.
6. Nair D, Rodger AF. Metabolic complications. In: Rodger AJ, Mahungu TW, Johnson MA,
eds. An Atlas of Investigation and Management HIV/AIDS. Oxford, UK: Clinical Publishing,
2011: 98-104.
7. Hirschel B. Primary HIV infection. In: Cohen J, Powderly WG, Opal SM, eds. Infectious
Diseases. 3rd ed. Philadelphia, PA: Mosby Elsevier, 2010: 954-7.
8. Powderly WG. Opportunistic infections. In: Cohen J, Powderly WG, Opal SM, eds.
Infectious Diseases. 3rd ed. Philadelphia, PA: Mosby Elsevier, 2010: 954-74.
9. Panel on Antiretroviral Guidelines for Adults and Adolescents. Guidelines for the use of
antiretroviral agents in HIV-1-infected adults and adolescents [İnternet]. Washington, DC:
Department of Health and Human Services [erişim 19 Ekim 2016]. http://aidsinfo.nih.gov/
guidelines.
10. Masur H. Management of opportunistic infections associated with humanodeficiency
virus infection. In: Bennett JE, Dolin R, Blaser MJ, eds. Mandell, Douglas, and Bennett’s
Principles and Practice of Infectious Diseases. 8th ed. Philadelphia, PA: Elsevier, 2015:
1652-65.
11. Nair D, Rodger AF. Metabolic complications. In: Rodger AJ, Mahungu TW, Johnson MA,
eds. HIV/AIDS: An Atlas of Investigation and Management. Oxford, UK: Clinical Publishing,
2011: 98-104.
12. Rodger AF, Mahungu TW, Lipman M, Marshall N. HIV and opportunistic infections. In:
Rodger AJ, Mahungu TW, Johnson MA, eds. HIV/AIDS: An Atlas of Investigation and
Management. Oxford, UK: Clinical Publishing, 2011: 105-30.
13. Grulich AE, van Leeuwen MT, Falster MO, Vajdic CM. Incidence of cancers in people
with HIV/AIDS compared with immunosuppressed transplant recipients: a metaanalysis.
Lancet. 2007; 370(9581): 59-67.
14. Engels EA, Biggar RJ, Hall HI, et al. Cancer risk in people infected with human
immunodeficiency virus in the United States. Int J Cancer. 2008; 123(1): 187-94.
15. Powles T, Macdonald D, Nelson M, Stebbing J. Hepatocellular cancer in HIV-infected
individuals: tomorrow’s problem? Expert Rev Anticancer Ther. 2006; 6(11): 1553-8.
16. Angeletti PC, Zhang L, Wood C. The viral etiology of AIDS-associated malignancies. Adv
Pharmacol. 2008; 56: 509-57.
17. Silverberg MJ, Abrams DI. AIDS-defining and non-AIDS-defining malignancies: cancer
occurrence in the antiretroviral therapy era. Curr Opin Oncol. 2007; 19(5): 446-51.
18. Engels EA, Pfeiffer RM, Goedert JJ, et al. Trends in cancer risk among people with AIDS
in the United States 1980-2002. AIDS. 2006; 20(12): 1645-54.
19. EACS Guidelines 2015 [İnternet]. Brussels: European AIDS Clinical Society (EACS)
[erişim 19 Ekim 2016]. http://www.eacsociety.org/guidelines/eacs-guidelines/eacsguidelines.html.

20. MacDonald DC, Nelson M, Bower M, Powles T. Hepatocellular carcinoma, human
immunodeficiency virus and viral hepatitis in the HAART era. World J Gastroenterol. 2008;
14(11): 1657-63.
21. Nutrient requirements for people living with HIV/AIDS [İnternet]. Geneva: World Health
Organization [erişim 19 Ekim 2016]. http://apps.who.int/iris/bitstream/
10665/42853/1/9241591196.pdf?ua=1.
22. Food Safety for People with HIV/AIDS [İnternet]. Washington, DC: Department of
Health & Human Services [erişim 19 Ekim 2016]. http://www.fda.gov/Food/
FoodborneIllnessContaminants/PeopleAtRisk/ucm312669.htm.
23. Nutrition and Food Safety [İnternet]. Washington, DC: U.S. Department of Health &
Human Services [erişim 19 Ekim 2016]. https://www.aids.gov/hiv-aids-basics/stayinghealthy-with-hiv-aids/taking-care-of-yourself/nutrition-and-food-safety/.

24. Healthy Diet [İnternet]. Geneva: World Health Organization [erişim 19 Ekim 2016].
http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs394/en/.
24. 8 Healthy Eating Tips [İnternet]. London: British Nutrition Foundation [erişim 26 Ekim
2015]. http://www.nutrition.org.uk/healthyliving/healthyeating/8tips.html.
25. HIV infeksiyonlarının taranması ve tanısı. In: Buzgan T, Torunoğlu MA, Gökengin D,
eds. HIV/AIDS Tanı Tedavi Rehberi. Ankara: T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı
Kurumu, 2013: 17-29.
26. Gebelerde HIV infeksiyonunun tedavisi ve anneden bebeğe bulaşın önlenmesi. In:
Buzgan T, Torunoğlu MA, Gökengin D, eds. HIV/AIDS Tanı Tedavi Rehberi. Ankara: T.C.
Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, 2013: 73-8.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top